Büyükelçimiz Kerim Uras’ın Kathimerini gazetesinin 13-14
Ağustos tarihli haftasonu sayısında yayımlanan mülakatının çevirisine aşağıdaki
bağlantıdan ulaşılabilir. Mülakatta, 15 Temmuz darbe girişimi, Türk-Yunan ilişkileri, Kıbrıs ve
düzensiz göç konuları ele alınmıştır.
“Batı Türkiye’yi Desteklemekte Gecikti
Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Kerim Uras gazetemize verdiği
geniş mülakatta, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı yapılan başarısız darbe
girişiminden sonra Batı’nın haksız tutumuna işaret etmekte ve devlet
mekanizmasında, Silahlı Kuvvetlerde, adalette, basında ve akademik toplumda
gerçekleştirilen görevden almalara ilişkin eleştirel açıklamalarına yönelik
Türkiye’nin memnuniyetsizliğini dile getirmektedir. Ancak Sayın Uras
Yunanistan’ın, bu görüntüde önemli bir istisna oluşturduğunu vurgulamaktadır.
Otoriter davranışların sergilendiğine ve hukuk devletinin yok edildiğine dair
suçlamaları reddetmekte, Fethullah Gülen ve yandaşları hakkında suç duyurusunda
bulunmakta, ABD’nin gecikmeli desteğinden söz etmekte, ayrıca ülkesinin
göçmenlere ilişkin yapılan anlaşma çerçevesinde üzerine düşen sorumlulukları
yerine getirdiğini ve Avrupa’dan da aynısını yapmasını beklediğini açıklamakta
ve yasadışı göçle mücadelede Türkiye-Yunanistan ikili protokolünün, Türkiye-AB
anlaşmasından daha iyi işlediğini vurgulamaktadır.
30 Ağustos’ta Yunanistan Dışişleri Bakanı Kocias’la Atina’da
veya Girit’te görüşmesi beklenen Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun,
“Avrupa Türkiye’yi kaybederse kendi hataları yüzünden kaybedecektir” şeklindeki
açıklaması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sözcüsünün, Batı’daki müttefiklerinden
ve NATO’dan beklediği desteği alamayan Türkiye’nin savunma işbirliği alanında
“başka tercihleri gözden geçirdiğine” yönelik açıklaması üzerine tecrübeli
diplomat, ABD’nin Türkiye’nin en önemli müttefiki olduğunun ve öyle kalacağının
altını çizmiştir. Son olarak Sayın Uras, Türkiye’nin Atina Büyükelçiliği’nin iki
personelinin, yani Erdoğan Hükümeti tarafından gözaltına alınacaklarından
korktukları için Avrupa ülkelerine kaçan Silahlı Kuvvetler Ataşesi ve Deniz
Ataşesinin kayboluşunu yorumlamaktan kaçınmıştır.
SORU: Bazı kimselerin, bugünün Türkiye’sinde gördükleri
otoriterlik, iktidarı kötüye kullanma, aşırı milliyetçilik ve İslamcılık, Batıyla
ilişkilerde çatlağa yol açıyor mu?
CEVAP: Türkiye’nin Batıyla arasında sağlam ve sarsılmaz
bağları vardır. Avrupa Konseyi kurucu üyelerinden, AB üyeliğine aday ve
NATO’nun güvenilir bir müttefiki olan bir ülkedir. Dış politikamızın izlediği
yönde ve temel ilkelerinde hiçbir değişiklik yoktur. Diğer yandan son
gelişmelere dikkatli ve doğru çerçeveden bakmamız gerekmektedir. Güzel bir yaz
gecesi Türkiye, Fethullahçı terör örgütü (FETÖ) tarafından düzenlenen başarısız
bir darbe girişimi kabusu yaşamıştır. 246 vatandaş hayatını kaybetmiş, 2185
kişi yaralanmıştır. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a suikast girişiminde
bulunulmuştur. İçinde milletvekillerinin bulunduğu TBMM, Cumhurbaşkanlığı Sarayı
ve başka kurumlar askeri uçaklar, darbecilerin helikopterleri ve tankları
tarafından bombalanmıştır. Darbe büyük ölçüde Türk vatandaşlarının yollara
çıkarak demokrasilerine ve hukuk devletlerine sahip çıkmaları sayesinde
önlenmiştir. Darbeden önce sürtüşme içinde bulunan bütün muhalefet partileri,
biraraya gelmiş, Cumhurbaşkanına ve Hükümetimize tereddütsüz desteklerini ifade
etmiştir. Üç aylık Olağanüstü Hal ilan edilmiştir.
--Dönüm noktası--
SORU: Darbe girişimi neye işaret etmektedir?
CEVAP: 15 Temmuz başarısız darbe girişimini, Türk
politikasını, Darbeden Öncesi ve Darbeden Sonrası olarak ikiye bölen bir dönüm
noktası olarak nitelendirebilirim. Hepimizin daha önceki klişeleri sorgulaması
ve Türkiye’deki yeni demokratik gerçeğe ve birliğe uyanması gerekmektedir.
Gerçekten de Türk halkı ve tüm muhalefet birlik içindedir, bu da daha önce
olanlara kıyasla çok farklı bir durumdur. Bunu geçen Pazar günü İstanbul’da, 4
milyon vatandaşın katılımıyla gerçekleşen demokrasi mitinginde de gördük. Aynı
sırada daha 10 milyon vatandaş ülkenin başka şehirlerinde toplanmıştır. Bence
bu pek de otoriter bir rejime benzemiyor. Ayrıca önemli komşumuz olan
Yunanistan dahil demokrasiyi seven bütün ülkelerin bu olumlu gelişmeden memnun
kaldıklarına ve tam da yaptıkları gibi desteklerini sunacaklarına inanmaktayım.
“Otoriterlik ve görevin kötüye kullanılması” gibi iddiaların asıl muhatabı darbe
girişiminde bulunan ve 15 Temmuz’da ciddi suçlar işleyen kişilerdir. Diğer
yandan Cumhurbaşkanımız son derece net konuşarak bir açılım gerçekleştirmiş,
geçmişte yapılan bazı tercihleri yanlış olarak nitelendirmiş ve Türk halkından
af dilemiştir. Bu, gelişmiş demokrasiler olarak tarif edilen ülkelerde dahi
kimsenin göremeyeceği bir özeleştiridir. Ayrıca “aşırı milliyetçiliğe ve İslamcılığa”
ilişkin ifadelerinize itiraz etmek isterim. Türkler hiç şüphe yok ki
vatanseverdirler ve kısa süre önce, demokrasi ve yaşam şekilleri aniden tehdit
altına girince bunu göstermişlerdir. Ancak ben bu gelişmeyi “aşırı
milliyetçilik” olarak nitelendirmezdim. Ayrıca, İslam’ın Türk, Anadolu
versiyonu ılımlı ve hoşgörülüdür. Dolayısıyla bu tür genellemeler yalnızca
yersiz değil, ayrıca İslamofobiye yol açtığı için tehlikelidir de.
SORU: Batı’nın tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
CEVAP: Darbe girişimine karşı mücadelemiz geniş çapta destek
bulsa da Batı’daki liderlerin Türkiye’yi ziyaret etmekte oldukça gecikmiş
kalmalarından hayal kırıklığı duyduk. Tepkileri de yeterince ses getirmemiştir.
Bu algı genel olarak Batı basını için de geçerlidir.
SORU: Peki ya Yunanistan’ın tutumu?
CEVAP: Türkiye’nin Atina Büyükelçisi olarak Yunan
Hükümetinin bu genel görüntüde istisna oluşturduğunun altını çizmem gerekir.
Daha olayların gelişmekte olduğu sırada Yunanistan bütün düzeylerde bize güçlü
destek göstermiştir. Ayrıca vurgulanması gereken bir nokta da Türk ekonomisinin
istikrarlı bir şekilde ilerlediği, ilk altı aylık dönemde de yüzde 4 oranında
büyüme kaydettiğidir.
SORU: Birçok gazeteci dahil olmak üzere hükümete karşı olan
bazı seslerin susturulduğu ve hukuk kurallarının ihlal edildiği yönünde yaygın
bir inanış hakimdir. Bu konuda neler söylersiniz?
CEVAP: Bu iddialar ve kaygılar yersizdir. Olağanüstü Hal
yasalarından doğan yetkiler büyük bir dikkatle uygulanmaktadır. FETÖ’ye karşı
titiz bir temizleme süreci gelişmektedir. Bu sürece tabii ki bazı gazeteciler,
gazeteler ve televizyon kanalları da dahildir. Ancak bu, “muhalefetin
susturulması” olarak nitelendirilemez. Sözkonusu gazeteciler ve kurumlar bu
terör örgütünün bir parçasıydı. Türkiye’de bugün herkes 15 Temmuz olaylarında
basının oynadığı önemli rolü bilmektedir ve biz basın özgürlüğüne büyük önem
vermekteyiz. Düşünülecek olursa darbenin başarısızlığını Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın çağrısının radyo ve televizyonda yayımlanmasına borçluyuz. FETÖ mensuplarına
gelince, bütün soruşturmalar ve davalar şeffaflık içinde, sağlam kanıtlar
temelinde, insan haklarına tam saygı çerçevesinde ve uluslararası kurallara
göre gerçekleştirilmektedir. Gerçekten de bütün gelişmeler, muhalefet partileri
ve demokratik kurumlar tarafından yakından takip edilmektedir. Ciddi şikayetlere
de rastlanmamıştır. Ayrıca her halükarda bütün işlemler, yerel ve uluslararası
düzeyde mahkemelerin kontrolüne tabidir. Artık hukuk sisteminin ve ülkemizin,
uzun zamandır FETÖ tarafından el altından etkilendiğinin, savcıların ve
yargıçların arasına sızdığının ve bundan dolayı sıkıntı çektiğinin birçok
kanıtı vardır. Bugün alınan önlemlerin,
hukuk devletini temel alacak çok daha sağlıklı ve şeffaf bir hukuk sistemine
yol açacağı, Türkiye’yi yakından takip eden herkes için oldukça nettir.
--Göç sorunu—
SORU: Türkiye göç sorununa ilişkin AB’yle imzaladığı
anlaşmayı uygulamaya devam edecek mi?
CEVAP: Türkiye, göçmenlere ilişkin AB’yle yapılan anlaşmayı
uygulamaya devam etmekte kararlıdır. Anlaşmanın bize düşen kısmını daha ilk
günden yerine getirmiş bulunmaktayız. Şimdi AB’den kendi payına düşen kısmını
yerine getirmesini, yani vizeyi kaldırmasını, maddi destek sağlamasını ve kontrollü
iadeleri gerçekleştirmesini bekliyoruz. Yunan makamlarının geri kabul etmemiz
için başvuruda bulunduğu herkesin, yani toplam 468 kişinin geri kabullerini
gerçekleştirdik. 17 Ağustos’ta gerçekleştirilmesi planlanan daha üç operasyon
var. Ayrıca sistemin işlediğinin kanıtlanması bakımından Yunanistan tarafından
iadelerin hızlandırılması yararlı olur. Anlaşmanın uygulanması yönünde Yunan
meslektaşlarımızla sonuç alıcı işbirliği ve koordinasyon sağlanmaktadır.
Türkiye-AB Anlaşmasına ilişkin olarak yalnızca bir taraftan sorumluluklarını
yerine getirmesini beklemek adil değildir. Bu anlaşmanın önemli bir başarı
olduğuna ve tüm tarafların saygı duyması gerektiğine inanmaktayım.
SORU: Başarısız darbe girişiminin sonrasında Yunanistan’la
ilişkiler konusunda neler söylemek istersiniz?
CEVAP: İlişkilerimiz her zamanki gibi çok iyi ve istikrarlıdır.
Karşılıklı olarak bir dizi konuda birbirimizin tezlerini çok iyi anladığımıza
inanıyorum. Dışişleri Bakanımız Sayın Çavuşoğlu 5 Ağustos tarihinde bir Türk
kanalına mülakatında, başarısız darbeden sonra desteğinden dolayı Yunan Hükümetine
özel olarak teşekkür etmiştir.
SORU: AB – Türkiye arasındaki olası gelişmelerden bağımsız
olarak Yunanistan’la ikili düzeyde göç anlaşması uygulanacak mı?
CEVAP: Halihazırda Türkiye ile Yunanistan arasında 2001
yılında, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki geri kabul anlaşması netleşmeden
çok önce imzalanan ikil bir protokol vardır ve bu protokol çok iyi
işlemektedir. Adalara verilen önemin gölgesinde belki de o kadar belirgin
değildir ancak bu protokole göre 2016 yılı başlarından bu yana 1098 yasadışı
göçmen İpsala-Kipi sınır kapısından Türkiye’ye geri kabul edilmiştir. Bu,
uygulamada Türkiye-Yunanistan ikili protokolünün, Türkiye – AB arasındaki
anlaşmadan daha iyi işlediği anlamına gelmektedir. Tabii ki Yunan makamlarıyla
her düzeyde yakın temas halinde bulunuyoruz ve Türkiye – Avrupa Geri Kabul
Anlaşması’nın ikili uygulama protokolü için de ülkelerimiz arasında
görüşülmektedir.
SORU: ABD’den, Avrupa’dan ve Rusya’dan yetkililer ve
analistler zaman zaman Türkiye’yi IŞİD’i desteklemekle eleştirmiştir. Bu konuda
neler söylersiniz?
CEVAP: Türkiye’nin DEAŞ’ı desteklediği yönündeki spekülasyonlar
tamamıyla yanlıştır. Türkiye faal bir oyuncudur, kritik bir role sahiptir ve
başlangıcından bu yana DEAŞ’la mücadele için uluslararası ittifakın üyesidir.
Türkiye, müttefiklerin savaş uçaklarına üslerini vermiş bulunmaktadır. Ayrıca
bu terör örgütüne karşı kendisi de operasyonlar gerçekleştirmektedir. DEAŞ
Türkiye’de ciddi terör saldırılarından ve can kayıplarından sorumludur. Terör
örgütleri arasında ayrım yapılmaması gerektiği temel ilkemizdir. Bütün
teröristler insanlık ve barışçıl bir uluslararası düzen için tehdittir ve buna
göre ele alınmalıdır.
--Kıbrıs için güvenlik garantileri gereklidir--
SORU: Türkiye, çözümün kolaylaşması için Kıbrıs’ta çağdışı
garantilerin sona ermesini kabul eder mi?
Türkiye Kıbrıs’ta bir çözümü kuvvetli bir şekilde
desteklemektedir. Buna rağmen güvenlik garantilerini çağdışı olarak
nitelendirmiyorum. Son on yıllarda hepimiz Avrupa’da, Ortadoğu’da ve Kuzey
Afrika’da bir dizi güvenlik sorununa şahit olduk. İnsan doğası henüz güvenlik
önlemleri almama lüksüne sahip olacağımız derecede gelişmemiştir. Diğer yandan
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1960 Antlaşmalarını kutsal metinler olarak
görmüyorum. Kıbrıs sorununun yeni bir açıdan ve yeni bir vizyonla yeniden ele
alınması gerekmektedir. Her müzakere sürecinde olduğu gibi, bir “al-ver”
olacağı kesindir. Bunu aklımızda tutarak Kıbrıslı Türklerin sayıca daha az
olduklarını, kendilerini güvensiz hissettiklerini ve Türkiye’nin güvenlik sağlamaya
devam etmesinin önemine ilişkin neredeyse
fikir birliği olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Kıbrıslı Rumların kendi
kaygıları olduğunu anlayabiliyorum. Her iki toplum farklı sebeplerden dolayı
acı tecrübelere sahiptir. Her iki tarafın da kaygılarına yanıt vermenin
yollarını bulmalıyız.
--ABD’nin Gülen’i teslim etmesini bekliyoruz--
SORU: Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’yi eleştirmiştir,
Ankara’daki bazı kimseler ise Vaşington’un darbe girişimini desteklemiş
olabileceğini iddia etmektedirler. Bu konuda neler söylersiniz?
CEVAP: Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamalarını eleştirel
değil, gerçekçi olarak nitelendiriyorum. “Ankara’daki bazı kimselerin”
tahminlerine gelince, komplo teorilerine ilişkin yorum yapmak istemiyorum.
Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan, ABD’nin stratejik müttefiki olan Türkiye’nin,
demokratik olarak seçilmiş hükümetinin devrilmesi girişimiyle karşı karşıya
kaldığını, ancak dayanışmanın beklenenden daha geç geldiğini vurgulamıştır.
Örneğin Sayın Cumhurbaşkanımız, Amerikan Dışişleri Bakanı’nın 24 Ağustos’ta,
yani darbe girişiminde 45 gün sonra Türkiye’yi ziyaret etmeyi programladığını
açıklamıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız ayrıca, Amerikalı yetkililerin daha sert
açıklamalar yapmalarına yönelik arzusunu dile getirmiştir. Bunun yanı sıra FETÖ
liderinin Pennsylvania’da ikamet ediyor oluşu duruma yardımcı olmamaktadır. Bu
verilere rağmen ABD, Türkiye’nin en önemli müttefikidir ve öyle kalacaktır.
Güçlü ve çok yönlü bir ilişkimiz var ve hepimiz çok kısa süre içinde olası
yanlış anlaşılmaların aşılacağına inanıyoruz.
SORU: Gülen’in rolü nedir ve ABD’nin Gülen’i teslim etmeyi
kabul etmesi durumunda sonraki adımlar nelerdir?
CEVAP: Bu başarısız darbe girişimin ardında Gülen’in
bulunduğuna şüphe yok. Buna rağmen Gülen’in ve FETÖ’nün kriminal
faaliyetleriyle bu kadar ileriye varabilmesi birçok kişiyi şaşırtmıştır. ABD
makamlarına pek çok veri sağlandığını anlıyorum. Adaletin önüne çıkarılması
için Türkiye’ye teslim edilmesi gerektiği yönünde güçlü bir beklentiye sahibiz.
0 yorum:
Yorum Gönder